9 Nisan 2014 Çarşamba

Mabel Matiz: Herkes sağlam bir sevişse de dünya rahatlasa

Mabel Matiz son yılların en çok dikkat çeken isimlerinden biri. Özellikle 2. albümü olan “ Yaşım Çocuk” ile daha geniş kitlelere ulaştı.  Dinleyicisini arttırmasında hiç kimseye benzemeyen özel bir yoruma sahip olması ve şarkı yazarlığında farklı bir ruh yakalaması etken. Neredeyse Anadolu yakasında gerçekleşen her konserine gittiğim Mabel Matiz, samimiyetiyle beni de hayran kitlesi içerisine yerleştirdi. Sözü kısa keseyim o anlatsın:


Senin şarkı sözlerini çok beğeniyorum, beni etkiliyor. O şarkılardan biri de “Krallar”. Burada kralların bilmediğinden ve utanmadığından bahsediyorsun. Neyi bilmezler, neden utanmazlar? Krallar gücü simgeler ya bu oraya da bir gönderme mi?

-Kral hep bildiğini okuyor, başka da bir şey bilmiyor gibi. Tarih, kendi gücünden başı dönmüş sapkın muktedir hikayeleriyle dolu. Ve maalesef aynı tarih benzer şeyleri yazmaya burada da devam ediyor. Şarkı doğrudan burayla ilgili. Her gün yaşadığımız, bir başka kral safsatası. En ufak bir utanma, akıl, vicdan emaresi olmaksızın hem de. Düşünmekten, ağrımaktan yorgunuz. Kralların keyfi uğruna dönen dolaplar, ölen çocuklar, yitirilen inançlar, elbette unutulmayacak. Sonunu Aysel Gürel bağlamış: "Sultan Süleyman'a kalmadı!"

Alaimisema şarkısında “kır normali koynunda” diyorsun; burada bir eleştiri var toplumun normlarına karşı. Sana göre ne normal ne değil?

-Alaimisema, homofobi ve cinsel ayrımcılık karşıtı bir şarkı.  Üzücü, kırıcı birtakım durumlardan söz ederken dalgasını da geçiyor aslında. "Kır normali koynunda" sözü şarkının damarı. Bir nevi benim koynum benim kararım. Cinsel tabularla, genel ahlak denen yalanlarla ve normatif olduğu söylenen daha bir sürü şeyle ilgilenmiyorum. Normal kelimesini ve anımsattıklarını sevmiyorum çünkü ömrüm ve etrafımdaki ömürler bunlarla kavga etmekle, bunların yaralarıyla geçti. Benim özgürlük ve irade alanımı, vicdanımı ihlal etmeyen, oralara zarar vermeyen bir şey beni niye rahatsız etsin? Ya da seni? Bütün insanlar hiç kötülüksüz, ayrımcılıksız, birbirine zarar vermeden, birbirine karışmadan, gönüllerince ve rızalarınca şöyle sağlam bir sevişseler de şu dünya bir rahatlasa… Buna da ülkemizden başlasak misal…


Senin şarkılarında çocukluk durumuna bir gönderme var . Çocukluğa; hata, günah, düşmek, yaralanmak gibi durumlarla yaklaşıyorsun. Bundan biraz bahsedelim mi?

-Çocukluk dönemi açık yara gibi. Çocukluğumuzda aldıklarımız ya da maruz kaldıklarımızla yaşıyoruz hayatlarımızı bence. Ben içine kapanık bir çocuktum, bir Akdeniz kasabasında meyve bahçeleri içinde garip bir mutlulukla büyüdüm. Baskın bir terzi anne karakteri ile sefere gidip gelen ve yüzünü ara sıra gördüğüm şoför bir baba arasında. Buralardan aldığım, beni düşürüp kaldıran, var eden pek çok şey var tabi. Bunları yazmamak ne mümkün.. Hâlâ rüyalarımda doğup büyüdüğüm mahalleyi, evi, dedemlerin evini ve odalarını görüyorum. Bu çok uzun yıllardır ve sıklıkla böyle. Edip Cansever'in dediği gibi: "Gökyüzü gibi bir şey bu çocukluk. Hiç bir yere gitmiyor."


Seni çok seven ve hiç sevmeyen iki kesim var, bunun ortası yok. Bu durumu neye bağlıyorsun? Dinleyici psikolojisi nasıl bir şey sence?

-Valla pek bir şey anlamıyorum. Fanatikliğin her türlüsü beni ürkütür.  Neden illa siyah ya da beyaz olmak zorunda her şey, ben anlamıyorum, kafam almıyor. Seviyorsan git konuş, sevmiyorsan radyoyu, tv'yi kapat. Karşıtını bu kadar yok eden, hiçe sayan fanatik kutuplaşmaları sevmiyorum. Yaşadığımız çağla da ilgili. İnternet genel iletişimi uçururken her şeyi ve herkesi birbirine yakınlaştırırken özelde pek çok şeyin de değerini azalttı, üslupları bayağılaştırdı. Nefreti kolaylaştırdı ve çoğalttı sanki. Sosyal medya, takipçiler, mention'lar, filan… Küfretmek bile anlamını yitirdi yitirecek orada. Bildiğim, şu: Birini gerçekten sevmek-dinlemek-izlemek ile birini takip etmek bambaşka şeyler.


Dinleyicinin bu tavrı popüler olan sanatçılara karşı genel bir tutumu mudur? Bu durumu onla ilgili olabilir mi?

-Olabilir. Göz önünde olmakla da ilgili tabi. Biri bir şey başardıysa, mümkünse burnundan getirilmeli hali.. Oldukça kırıcı.


Neredeyse İstanbul’daki her konserine geldim. Ceyl’an Ertem’le hep beraber görüyorum sizi. Aranızda iyi bir dostluk ve dayanışma da var. Bu dostluk biz dinleyicilerinizi olumlu etkileyen bir durum. O dayanışmayı seviyoruz. Ne söylemek istersin bu konuda?

Ceylan'a ve dostluğuna rastladığım ve onunla aynı dönemde müzik yaptığım için çok şanslıyım. Çok benzer aile ortamları içinde, aynı şarkılarla büyümüş, aynı şarkıcılara âşık olmuş, aynı posterleri asmışız odalarımızın duvarlarına Ceylan'la. Daha tanışmadığımız dönemden keskin organik bağlarımız var bir kere. Referanslarımız çok benzer sanki. Bunu hissetmek beni mutlu ediyor. Birbirimizin konserlerine gelir gideriz, birbirimize ilham veririz; bu, dayanışmadan da öte bir hayat paylaşma-yaşama hali artık.  Dinleyicilerimiz de bir arada ve kardeş. Sanki bütün bu şarkılar şiirler bizi her geçen gün biraz daha birleştiriyor ve ailemiz kocaman bir ormanda büyüdükçe büyüyor.


Aynı zamanda  Yıldız Tilbe’yi çok sevdiğini biliyoruz. Sana Yıldız Tilbe’yi bu kadar yakın hissettiren o duygu nedir?

O bir ozan. Aşkın çıplağından ve onu dillendirmekten asla korkmayan büyük bir âşık. Yıldız Tilbe buraların görüp görebileceği en gerçek şeylerden biri. Ne desem eksik kalacak. Büyük saygı duyuyorum kendisine. Her halini seviyorum. Vaktiyle çok yalnız bırakıldı; biliyorum bu o'nun artık umurunda değil. Ama bu ülkede affetmeyeceğim şeylerden biridir onun yalnız bırakılması.


Son olarak söylemek istediğin bir şey var mı?


"Her günüm başka Leyla / Çok üzgün olabilirim / Bu yürek benim değil mi? / Yollara atabilirim" (Nazan Öncel'den)


İstanbul Bilgi Üniversitesi İletişim Fakültesi öğrencisi Berkay Öktem’in yazısı, zete’nin genç dergisi üniverzete’den alınmıştır.